Ayurveda - II
Son yazımızda Ayurveda tıbbını genel hatlarıyla incelemiştik. Bu hafta ise biraz da detaylı bakıp, Ayurveda’da çok önemli bir konu olan hastalık oluşumunu inceleyeceğiz.
Ayurveda bilimi, modern tıbbın aksine, hastalıklara bakarken buzdağının görünen kısmı yerine, görünmeyen kısmına odaklanır. Genelleyici bir bakış açısı yerine, her hastalığa bireysel yaklaşır. Aynı zamanda bireyselliğin ötesinde, insanın evrenle ilişkisini de inceler. Bu bilime göre hastalıklar oluşmadan önce çeşitli sinyallerle ben geliyorum der. İlk aşama birikme aşamasıdır. Doshalarımızda dengesizlik oluşumuyla kendini belli eder. İkinci aşama alevlenmeden oluşur. Üçüncü aşama bir ayrışma hareketinden bahseder. Doshalarımızın akarak ayrılması ve yayılması anlamındadır. Bir sonraki aşama olan bölgeselleşme doshaların, vücutta zayıf olan bir yere akıp yerleşme durumudur. Beşinci aşama olan kendini gösterme, aslında Batı tıbbının hastalık olduğunu kabul ettiği ilk aşamadır. Kendini ağrılar, enfeksiyonlar vs ile gösterir. En son aşama olan 6. aşamaya da yıkım sürecidir. İleri derece ve komplikasyonlu evreyi kapsar.
Ayurvedaya göre sağlık düzen, hastalık düzensizliktir. Vüdumuzda düzen ve düzensizlik etkileşim içindedir. İçindeki düzensizliği önceden farkeden bir insan, onu düzeltmek için ise koyulmalıdır. Bedenin içi ve dişi arasındaki dengesizliğe bakarak hastalıkların oluşma sürecinde olduğunu görebiliriz.
Ayurveda tıbbına göre hastalık başlangıcı, sağlıklı halimizin göstergesi olan sindirim ateşinin dengesi (agni), doshalarin dengesi (vata, pita, kapha), ve atık maddelerin (idrar, dışkı, ter) normal düzeyde ve uyum içinde olması durumunun bozulmasıyla başlar. Bu anlayışa göre, sağlığın bozulduğunu sinyalleyen unsurlar ve işlevler vücudumuzun direnci ve bağışıklığıyla ilgilidir. Dolayısıyla sağlığı iyi olan insanlar bulaşıcı hastalıkların da etkilemeyeceğini düşünürler.
Son yazımızda da belirtiğimiz gibi bu bilimde beden zihini, zihin de bedeni etkiler. Bu sebeple fiziksel, ve psikolojik acıyı beden ve zihin dengesinin bozulmasına bağlarlar. Ayurveda’ya göre üç tip hastalık vardır: psikolojik, ruhsal ve fiziksel. Aynı zamanda hastalıkların kendini gösterdiği yerlere göre de sınıflandırılırlar. Bu bilime göre herşeyin içinde bulunan 3 yapının (doshalar) özelliklerini incelemiştik. Hastalığın yapısını da bu doshalar belirler. Örneğin, Kapha yapısında olan insanların üst ve alt solunum problemlerine meyilleri vardir. Pita yapısındakilerin safra kesesi, mide ve karaciğerde problemleri oluşabilir. Vata yapısındakilerin ise gaz ve sırt ağrıları ve siyatikten şikayetçi olabilirler. Hastalıklara neden olan bu dengesizlik bilincimizde negatif bir farkındalık olarak zihinde öfke, korku veya baglılık gibi duygularla tezahür edebilir. İnsanin genel dengesini sağlamasında, hastalıklara az yakalanmasında ve uzun ömurlü ve sağlıklı olmasında beslenmenin etkisi çok büyüktür.
Bir Ayurvedik hekim, hastasının vücudunu ilk aşamada muayene etmez. Daha çok hastasını anlamaya yönelik sorular sorarak hastalarıyla sıcak bir ilişki kurmaya çalışırlar. Beslenme, meslek, çalışma koşulları, spor yapmaya ayırdıkları vakit, sosyal ilişkileri ve zihinsel sağlıkları ilk irdelenen konulardan biri olur. Bunu takiben ayrıntılı, mekanik olmayan bedensel muayenelerini ederler.
Bu hafta Ayurveda’nın hastalıklara bakış açısını anlattık. Gelecek hafta ise Ayurveda’nın en önemli konusu olan Ayurveda tıbbında beslenmeyi inceleyecegiz.
Kaynakça:
Saraç Ender Dr.M., Ayurveda: Sağlıklı ve Uzun Yaşamın Sırları,
Lad Vasant Dr., Ayurveda